AŞK ÖĞRETİR

Çarşamba, Temmuz 06, 2016

Aşk Sevda

Ne ara iner insanın zerrelerine kadar hiç tanımadığı biri. Elinde, ruhunun krokisi varmış, şifreler, kodlar bir kağıda sıralanmış, avuç avuç anahtarlar torbasına doldurulmuş kadar, rahat, emin, pervasız dolanır içinde.

İyi de neden hep bu misafirler aslında hiç istemezler bizde gezinmeyi. Nedense en olmayacak, en olmaması gereken, en imkansız kişilerdir. Dertleri acıtıp, yakıp, dağıtıp, yok edip gitmekte değildir, çoğu zaman farkında bile olmazlar. Görmezler bile nerelerde kaç kapı açıp, nerelerden kaç basamak geçip, hangi başa taç, hangi gönle ilaç olduklarını.

Yanan yakınan olduk ömrümüzce,  yakıp kavuranlar ne halde. Gözünün rengini, sesinin tınısını bilmediğin, aklında zerre yer tutmayan biri, gelir serilir ayakların dibine.  Hiç zaman kaybetmeden yürür gidersin, yüreğinin içinde sultan belli, vezir belli. Duanı da edersin, Allah gönlüne göre versin. 

Vermiş işte, Allah gönlüne seni vermiş, sana meyil ve merhamet vermemiş. Verse sevda olmayacak, verse aşk ateşe dönüşmeyecek, verse ruhuna uğramadan kaybolup gidecek. Evet aslında çok defalar o umursamaz, duymaz, hissetmez kişi, biz olmuşuzdur bilmeden.

Öyle habersiz öyle duyarsız ki gönüllerimiz, kendimiz sevilen olunca hakkımız, başkası olunca gaddar, acımasız. Nasıl bir ölçüdür bu.

Bir ezilmişlik, terk edilmişlik, talihsizlik edebiyatı gidiyor. Cümle alem gamlı kederli sevmiş, cümle alem karşılık bulamamış. Kandırılmış, inandırılmış, aldatılmış. Bir tuhaflık yok mu Allah aşkına. Hep sevenler kaleme sarılıp yazıyor da sevilenler çiçek mi topluyorlar. Yok öyle yağma, aslında yanarken sevdiğine acı acı, aynı zamanda yakıyor birilerini acı acı.

Tek sorun hepimiz, kendi içimizde oluşan duyguya odaklı yaşıyoruz. Hiç kimse başka yürekleri, nefesleri, sesleri duymuyor, görmüyor. İçinde geçen kendisi olsa da söylenen sevda olsa da hissetmiyor. 

Tam olarak da aşk burada ayrışıyor. Sadece kendini görmeyi yenmek, kendinden başka her şeyi sevebilir hale gelmek için var.

Devasa benlik ve sınırsız bencillik insanı vahşileştiriyor.

Tüm hayvanlar açlıkla, tüm insanlar sevgisizlikle terbiye olurlar.

Ölçüsü zerre zerre ayarlanarak. Sevgiyi bir tohum gibi yüreğe atar Rabbimiz. Sonrası sana kalır, beslersen çoğalır. O minicik tohum, hoşgörü, iyi niyet, merhamet, muhabbet, şefkat, bağışlama, yumuşaklık gibi ince değerlerle beslenirse, ağaca, bahçeye, ormanlara dönüşür. Her sevgi en yakınında bulduğu yüreğe, bir sevgi tohumu bırakır. Devam eder gider. 

Kusurları örter sevgi, içinden gelen hoşgörü ile kaplanır bütün eksiklikler. Sevdiğinin yanına giden nasıl özenir üst başına, nasıl inceltir tavırlarını, sırça köşkte nur damlası gibi olur maşuk, aşığa.

Aşk pişip, kıvam bulursa. Önce kişiyi, sonra halini, sonra eşini, dostunu, sokağını, mahallesini, hatta sokağındaki köpekleri sever. Bir gün kaşına benzetir birini özel sayar, başka gün saçını saçına. Sevgi köpürür, taşar, gönülden fışkırır etrafını sarar. Merkezde sevdiği, etrafında tüm gördüğü, her var sevgili olur gözünde.

Yoksa ne anlamı var, bir çift kara göze bir çift mısra yazmanın. Hasreti çekmek adam etmeyecekse yüreği, beklerken, sabır ederken olgunlaşmayacaksa gönül, ne anlamı var sevmenin. 

Sabırla zehir gibi zeytin, doyumsuz lezzete kavuşuyor. En kıymetli gıda olan et bile ateşi ilk gördüğünde iğrenç kokuyor, ta ki pişmeye yakın iştah açıcı bir kokuya dönüşüyor. Kozayı tutmaya tiksinirken, ipeğine dokunmaya doyamıyor insan. Zaman, emek, sabır koruk üzümü ballı pekmeze dönüştürüyor.  

Beni benliğimden sıyır, sana dönüştür,
Asiliğimden akla, kula dönüştür... 

BU YAZILARI DA OKUYUN

0 yorum