YAKAN SIR

Pazartesi, Temmuz 04, 2016

Vicdan azabı

Kimsenin bilmediği bir sırrı vardı derinlerinde. Kemirir dururdu usul usul içini. Ne diline gelir dudaklarından dökülür, ne eline gelir kağıda dizilirdi. Yüreğinin tıkırtısında, gönlünün gürültüsünde, ruhunun sızısında gezinir dururdu. Ömrünü azalttığını, gücünü zayıflattığını, azmini ezdiğini, hayallerini engellediğini bilirdi. Bilirdi de çare bulamazdı kurtulmaya. Kuyu gibi dipsiz, dağ gibi doruksuz, okyanus gibi sınırsızdı bu sır yüzünden yaptığı yanlışlar, yalanlar, hileler, sayılır gibi değildi. 

Ne zaman yalnız kalsa bir ejderha olur, başının üstüne dikilirdi vicdanı, bir anda yedi sekiz başı olur, hepsi ayrı ayrı eğilirdi boynunu kopartmaya. Dayanılır gibi değildi artık ızdırabı, sonunda bedeli ne olursa olsun kurtulmaya karar verdi içindeki sır düğümünden. Yoksa katmer katmer büyüyüp, eline ayağına dokunduğu gibi, gününe yarınına da dokunuyordu. Gözünü kararttı, programını yaptı, söyleyeceği metni beyninde onlarca kez tekrar edip, iyice ince ve anlaşılır hale getirdi. 

Ağır adımlarla müftülüğe doğru yürüyordu. Yaklaştıkça kalbi daha hızlı atmaya başlamış, dili damağına yapışmış, yüzünü ateş basmış, bedeni boğum boğum soğuk terler döküyordu. Defalarca karar vermiş ve defalarca yarı yoldan dönmüştü. 

Hemen her gün gittiği müftülük yolu, bu kararla yola düştüğünde bir uzuyor, bir uzuyor sonu gelmek bilmiyordu. Kararını bozmadı, merdivenleri kan-ter içinde çıktı. Yüreği çatlayacak gibi gümbürdüyordu, kapıyı belli belirsiz tıkırdattı. Müftü bey içeriden rahat duyulur bir sesle buyurun dedi. İçeri girerken son enerjisini kullandı. Neredeyse bayılacaktı. 

Müftü bey, ayağa kalkıp tokalaştı, hal hatır sorup buyur etti. Yavaşça oturdu her zaman oturduğu yere. Rengi sararmış, yüzü ter içinde kalmıştı. Bir bardak su uzatıp hayretle sordu, müftü bey, hayırdır Osman hocam bir sıkıntın mı var. Bu dayanılmaz acıyı bitirmeliydi, hiç uzatmadan tek bir cümle söyledi, beni affedin hocam, ben HIRISTİYANIM...

Zaman durmuş gibi oldu, müftü donup kaldı, kafasından bir sürü soru geçiyordu ancak birini tutamadı döküldü dudaklarından, ne zamandan beri... 

Başını önüne eğip, boğuk bir sesle, doğduğumdan beri, dedi. Müftü artık kendine gelmişti, emekliliği gelmiş, 25 senelik, resmi cami imamı Osman hoca, doğduğumdan beri Hıristiyanım demişti. Bu çok zor bir durumdu. 25 senelik cemaatin namazları, Kur' anları, imamla yapılan tüm ibadetleri ne olmuştu. Bu kez müftü sarardı, morardı, terledi, üşüdü. Akıl almaz bir durumdu bu. Tarif etmekte zorlanıyordu kendi kendine.

Ekmek kazanmak için olsa dedi, bunca yıl, onca insan, sayısız cenaze, sayısız cemaat. Birinden birinde vicdanı aymalıydı. Hırs desek kolu kanadı kırık, kenarda köşede bir camide İmam olmak hangi egoyu doyururdu. Mü'mine eziyet desek, hiç bir hatası olmamış, bir kere şikayet edilmemişti. Peki ama o vaazları, hiç mi tesir etmemişti kendine. Neler düşündü, neler hesapladı. Ne var ki elle tutulur, minicik bir bahane bulamadı Osman'a hak vermeye. 

Bu ülkemin yaşadığı acı bir gerçek. Orta Anadolu da bir kasaba imamının itirafı ile, günlerce gazetelerde, şu tarihler arası şu camide namaz kılanlar, ramazan geçirenler, cenazesi olanlar hepsini tekrar kaza etsin ilanları verildi. İnsana dair bir muammaya sağlam bir örnektir. 

Yanlışa açılır tüm yollar, ara sıra küçük çıkışlar sunarak. Her ayrımda kalp telaşlanır, alın terler, vicdan tepinir, yine devam eder insan. Koca ömürde, ne hileler yapar bozuk kalpliler. Ne planlar kurar, şeytan fikirliler.

Her kötülük ilk önce insan kalbinde tomurcuklanır. 

Büyür ruhuna, beynine, haline yayılır. Her kötülük ilk önce insanı hedef alır. Karşısında insan olan bir kötülük, iki kere kötülüktür. Bir kendi insanlığını yok eder, iki karşısındakinin insanlığını görmezden gelip yok sayar. 

Şimdi burada iyi ki CEHENNEM var demek gerekiyor. Gerekiyor çünkü, kötülük yanlışlıktan çok daha korkunç bir fiil. Kasıt var, karar var, irade var, plan var, emek var, sabır var.Bilene bilene, kurula kurula, tekrar edip, yenileyerek yapılıyor. Kaza gibi istemeden değil. Yanlışlık gibi dikkatsizlikten değil. 

Kötülük içinde masumiyet barındırmayan eylemdir. Göreceli değildir, sana bana göre değişmez. Kast ederek birini üzmek, incitmek, canını yakmak, ruhuna acı vermek, hakkına girmek, neye kime göre hoş sayılabilir. 

Hedefi insan olan, hedefi zarar olan bir fikir, bir fiil bu dünyada hangi adalet sisteminde tam hakkını bulur. İmkansız.

 Hangi yasa, savaşta öldürülen çocukların yüzüne gülücük düşürür. 

Hangi yasa kocam diye hizmet ettiği güvendiği adam tarafından öldürülen, pardon hunharca öldürülen kadını neşelendirir. 

Hangi kanun suçsuz yere işinden atılanı, hak etmediği yerde işe alınanı, rüşveti, kayırmayı, ihmali, suistimali, cinayeti, tecavüzü, ihaneti, iftirayı ayıklayıp kılı kırk yarıp hakkı sağlayabilir. Boş. 

İyi ki ÖLÜM var. İyi ki CEHENNEM var.

Böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var,


BU YAZILARI DA OKUYUN

0 yorum