CAN PARÇALARIM

Cumartesi, Mayıs 14, 2016

terk edilmiş sahil

Korkuyorum…
Canım acıyacak, halden düşeceğim, yalnızım...
Korkuyorum…
Çocuklarımı emanet bırakacağım, bedenim zayıf, ruhum yorgun...
Korkuyorum…
Ailemden çok uzakta, haberleri yok, yaşayacaklarımdan...

Oysa ameliyat için gün almaya giderken hiç korkum yoktu. Uykuya böyle geçtim. Narkozun tesiriyle ılık bir titreyişle zamandan ayrıldım. Telaşsız, tepkisiz, ölü gibi sessiz, doktorlara teslim uyudum. Hatırlamıyorum. Elhamdülillah. Hissettirmiyor ilaçlar, hissettirmiyor Allah.

Nihayet uyandım.

Merhaba ağrılar. Bir kere olsun ameliyat olmuşlar bilir, ilk gece en zordur. Onu atlattıktan sonra her saat kolaylaşır. Öyle zor bir ilk geceydi ki önceleri unuttum. Dayanılmaz baş ağrısıyla kıvranırken kattaki diğer odaların hepsini üzmüşüm, tek tek gelip baktılar dua ettiler. Derken ilaçlar, sabır ve dualarla sükuna erdi, hırpalanmış beynim.

Kalburun üzerinde kalan ve kumların arasında ışıldayan altın parçacıkları gibi gözümü kamaştıran bir iki can parçası, dostlarım. Damla ellerimi tutmuş, Sevil alnımı siliyordu. Gönül vardı dua eden. Sükuna erdi yüreğim. Hafifledi endişelerim. Dudaklarım uyuşuktu ama gülümsedi gözlerim. Şükür etti, ediyor kalbim.

Memlekete bu mesafede o gece ziyaret için gelen elimi tutan, gözlerime bakan, dua dua Mevla’dan şifa dileyen tüm dostlarım, bu zavallı acize Allahü Teala’nın sonsuz rahmetinden ihsan ettiği birer lütuf, birer nimet. Elhamdülillah.

Gelemeyen, arayan, dualarını hissettiren, çiçek yürekli gül sineli, bal dudaklı, vefalı nice dostlarım, akrabalarım canlarım için de Elhamdülillah.

İnce geçitler döşer Yaradan önümüze, imanımızın gücünü sınar. Sükunet ve rıza ile geçersek yıldız toplarız. Bu bizim sınavımız sanırız, yalnızca bizim. Oysa Mevla o ince sınavı hazırlarken bizimle birlikte, eşimizi, dostumuzu, tanıdık ve komşumuzu da sınava çeker. Bilemeyiz. Anlamayız.

Öyle olmasa Mevla komşusu aç yatanı hesaba çeker miydi. Aç komşunun sınavı değil sadece bu. Aç komşudan sen de sınavdasın.

Habibullah “diken batması bile olsa, kişinin derecesini arttırır” buyuruyor. Diken batana geçmiş olsun demek de sevap kazandırıyor.

Allahü Teala beşeri (insanı) sosyal yaratmış. Külüne, gülüne, eline, diline muhtaç yaratmış kulları. Öyle yaratmış ki kendi kendine kalmasın. Nafile ibadetin sevabının üzerine çıkarmış mü’mine hizmetin sevabını.

Yardım etmeyi, gülümsemeyi, ikram etmeyi, dua etmeyi sadaka saymış, sevap vermiş. Şimdi durum buyken kişisel gelişim kitaplarında - kendini sev - kendini mutlu et - önce sen - yalnız sen - bir tek sen- öğretileri insanları nerelere götürüyor görüyoruz.

İnternet ve sanal diyaloglar, uzak ve seviyeli görüşmeler. Yorucu çalışma şartları. Bitmeyen hedef listesi. Sonuç, çıldırma noktasında insanlar ve peş peşe intiharlar.

Dokunmuyoruz birbirimize. Salavat getirirken şah damarlarımızı bağlasak birbirine, kilitlesek gözleri, dökülen yalnızca günahlar olmuyor. Yalnızlık korkusu, anlaşılamamak endişesi, çaresizlik, bezginlik insana ait ne kadar negatif his varsa hepsi dökülüyor. Hele bir de sıcacık sarılınca, Mevla’dan göğe ulaşan bir enerji kaplıyor iki mü’mini. Neden bunlardan aciz bırakalım kendimizi.

Eğer tenimiz sadece sıcağı ve soğuğu hissetmek için olsaydı birkaç alıcı noktayla tamamlardı Mevla. Oysa her zerresi hissediyor. Her zerresi enerji alıyor ve veriyor hikmetinden gafil olmamalı.

Sevmeyi, mezarlık başlarına bırakmadan,

Hediyeleri, doğum günlerine saklamadan.

Sarılmayı, bayramlarla sınırlamadan.

Gözlerin içinde, ruhu okumaktan korkmadan,

Allahü Teala’nın sonsuz armağanı, yüreklerimizle doya doya sevelim, kana kana sevdiğimizi söyleyelim. Hayat daha kolay, daha lezzetli olacaktır.

BU YAZILARI DA OKUYUN

0 yorum