NEFSİME ZULMETTİM

Çarşamba, Mayıs 18, 2016

nefis

Hava yeni kararıyordu, tek tek yıldızlar belirmeye başlamış, hafif hafif üşüten bir rüzgar esiyordu. Ayaklarına gülleler bağlanmış gibi sürüye sürüye ilerliyordu. Adımları ileri atılıyor, ama yüreği suya dökülen erimiş kurşun gibi etrafa saçılıyordu.

Canı acımıyordu. Canı çıkmış gitmiş de kalan yerleri hasret çekiyor, kendi canına yanıyordu. Biraz daha yürüyüp yoldan ayrıldı. Taşların kenarlarından kararan havada tutuna tutuna tırmanmaya devam etti. Büyük bir kayanın dibine çöktü. Önünde uçsuz bucaksız deniz, zifti bir siyahlık olarak uzanıyordu.

İçindeki karanlık kadar koyu olmasa da iyice kararmıştı hava. Saklandı gizinden, gizlendi sırrından, çıktı içinden, saklandı kendinden. O karanlık kuytuda demini tutana kadar yüreği ağlayacaktı. Ellerinin arasına alıp başını, göğsünü titrete titrete ağladı. Gök kubbe gibiydi sinesi, şimşekler çakıyor, ara sıra gürlüyor, sağnak sağnak yağıyordu. Saatler ilerledikçe, sakinleşmeye başladı.

Denizin üzerine belli belirsiz ay ışığı düşüyordu, dolunay az sonra gündüze çevirirdi ortalığı. Canı sıkıldı, rahat rahat ağlayacak karanlık bile yok, dedi mırıldanarak.

Gözünü aya dikti, yanağından süzülen ateş topları, rüzgarında tesiriyle çenesine kadar inerken oyuyorlardı yüzünü. Sinesi durulmuş, iniltileri azalmıştı. Yaşıyor, ölmedi. Nerede, kiminle olursa olsun, ölmedi. Görmeye, sesini duymaya, ümidim var diye geçirdi içinden.

Ayın denizi coşturan ışığında ayağa kalktı, metrelerce yüksekteydi, geceyi aydınlatan Rab' bim beni de aydınlat, gönlüme şifa yarat dedi ve olanca hızıyla kendini kayalıklardan denize bıraktı. Kuş gibi süzülürken, içi ümitle, sevinçle, huzurla doldu. Can bedendeydi, öyleyse ümit vardı. Deniz yavrusunu sarmalayan anne gibi şefkatle aldı koynuna, sarıldı, okşadı, teselli etti onu ufak ufak dokunarak. Gözünün yaşı kadar tuzlu değildi deniz ve yaşamdan çok daha yakın, çok daha içindeydi ölüm...

Gönlüne ateşi düşen, tenine haramı dokunan, ruhuna iz bırakandan, eriyerek temizleneceğini hissediyordu. Yanlış yapmak, kulun ayıbı, bağışlamak yaratanın şanıydı.

La ilahe illa ente sübhaneke inni küntu minez zalimin. (Enbiya süresi 87. Ayeti Kerime)

Yaşadım, Rab' bim verdiğin emanet beden, temiz ruh, sayısız nimet, sayılı nefesle dolu dolu bir ömür. Harcadım ne verdinse hesaplamadan. Yedim, içtim, eğlendim, ah Rab' bim, ucundan ucundan emanetini kullanıp bitirmeye yöneldim. Ne hakkınca şükür ettim, ne usulünce ibadet. Uydum gönlüme, kah sürüklendim yerlerde, kah uçtum yükseklerde.

Şüphesiz ki ben zalimlerden oldum. Nefsime zulmettim. Nefsime uyarak, nefsime tabi olup, sadece nefsime zulmettim. Kimse kimsenin nefsine ilişemez, yaklaşamaz, zulmedemez, kendisi kadar. Ben de uzandım nefsimle ömrüme, ve zulmettim kendi nefsime. Affet Allah' ım...

Pişmanlık kömür koruna benzer, soğumaz. Soğumaya çalışırken, çiğ eti bile yakar kömür eder. Ciğere bir kere pişmanlık koru düşmüşse, bakırın kalayla dansında, alevi, közü sevdiği gibi tadını alarak temizler içini. Ah neden yaptımın çaresi vardır bir miktar. Ya özür dilersin, ya gözyaşı dökersin, ya sığınıp af dilersin, ya dövünüp tövbe edersin. Ancak, ah yapsaydımın telafisi yoktur.

Zaman uçar gider, gözünden akan yaşı, geldiği yere yeniden sokmak nasıl imkansızsa, elinden kaçan zamanı yakalamak da o kadar imkansız. Her anı, emanet bir mücevher gibi tutup, sahibinin hesapsız verenin, hesap gününde, önünde utanmamak üzere kullanmalı. Sonradan edilen ah ile vah o anı ziyan etmekten başka işe yaramaz.

Ömrümü ziyan etmişlerden eyleme beni, geçirdim, bitirdim, erittim onlarca seneyi, bir avuç rızan aldımsa, bir tepe gazabını topladım. Bildim ki, öğrettiler ki, dediler ki, söylediler, ümitlendirdiler ki yaptım. Seni her kusuru affedecek bir bahane bulur, her ayıbı örtecek rahmet örtüsü vardır. Her isteği yine de içinden en hayırlı şekilde yaratır diye. Öylesin biliyorum. Sen Rab olarak öylesin, ben kul olarak böyleyim.

Sen rahmetini aç açabildiğin kadar, hatamın, ayıbımın, kusurumun üzerine. Kat kat merhamet toprakları doldur, Tarifsiz lutfunla üzerlerinde ümit çiçekleri yeşersin, Cennet sevinçleri yaşansın. Ama bana karışma Allah' ım, bırak bu uslanmaz nefsimin cezasını ben vereyim. Sen affet, sana yakışan bu, ben de yanayım acımla, bana yakışan da bu. Tadını unuttur günahımın ama acısını unutturma. Yandıkça pişmanlıkla, daha da yak içimi. Ta ki huzuruna gelecek yüzüm olsun.

Sen affet, sana bir şey demem, tek olan, hakim olan, sübhan olan, rahman olansın, sen affet. Ama bana karışma. Bırak ben affetmeyeyim kendimi. Ben kulum aciz ve zayıf, keçeyi döve döve işe yarar hale getirip yumuşattıkları gibi, çeliği vura vura incecik ve keskin yaptıkları gibi, halıyı çarpa çarpa tozundan ayırdıkları gibi, kaynata kaynata üzümü pekmeze çevirenlerce kaynatıp, dövüp, ezip, yakıp razı olduğun hale dönüştürmeme izin ve kolaylık ver.

Allah'ım sen affet, bana beni affettirme.

Sen hep merhamet et bana, beni miskinleştirecek gafleti yaklaştırma.

La ilahe illa ente sübhaneke inni küntu minez zalimin

Şüphesiz ben kendime zulmettim, sen beni affeyle...

BU YAZILARI DA OKUYUN

0 yorum