Tülkanatların ince dokunuşlarıyla geçer bütün yaz. Tülkanat, kabaca KARASİNEK denilen, tatlı, şirin, emsalsiz bir sanat eseri olan canlılara benim hitabım.
O ince bezeyişe sahip tülkanatlar, koca yazı, tenlerimizde dans edip uzun yürüyüşler yaparak geçirirler.
Hiç kimse yoktur ki onların tenimize temasından etkilenmiyor, onları duyumsamıyor, hissetmiyor olsun.
Sevmeyi tül kanatları severek öğrendim. Onların hayata düşürdükleri o canlı desenlere, hayran seyirlere kapılıp, sevebilmeyi, çirkin bilinenlerin, çirkin öğretilenlerin güzel olabildiğini öğrendim. Bana sunulandan almak yerine, yüreğimin tatmak istediklerini keşfettim.
O zarif, narin tülkanatların, ne denli hassas dengelerde yaşayıp, nasıl ürediklerini, nasıl paylaştıklarını, nasıl çalıştıklarını görünce tülkanat olmaya özendim.
Alemin belki de en zayıf canlısı olan, o garip yaratıklar, öylesi bir ahenge sahip yaşam sürüyorlar ki bizi görmediklerine, duyup anlamadıklarına seviniyorum.
Zira insan olmak şerefine sahip canlıların, onlara bakarak ne kadar hırslı, egoist, hırçın, vahşi ve durdurulmaz olduklarını bilince, boynumu büküp, tülkanatları sevdim.
Çünkü onlar sevebiliyor, paylaşabiliyor, birleşebiliyorlar.
Belli ki o küçücük tülkanatlardan öğnecek çok şeyler var.
- Pazartesi, Ekim 24, 2016
- 6 YORUM