HAYAT SEVİNCE SEVİLİNCE GÜZEL

Cumartesi, Ekim 01, 2016

mutlu aile

Sabahın ilk ışıkları tenine değiyordu, ısıyı hissettikçe daha bir mayhoş, daha bir uyuşuk oluyordu. Uyanmıştı artık ama ayağa kalkmak, güne başlamak istemiyordu. Gözlerini açtı, elleriyle acıta acıta gözlerini oğuşturdu, tavanda siyah boya ile kocaman harflerle yazılmış yazıyı okudu. " BU GÜN ASLA TEKRARI OLMAYACAK BİR GÜN KIYMETİNİ BİL" Zorlayarak kendini küçücük gülümsedi, yavaşça yatağından kalktı. 

Bir ay önce o yatağın üzerinde iki minik yavrusu zıplayarak uyandırırdı onu. İçeriden eşi seslenir, kahvaltı hazır hayatım derdi. Şimdi bomboş evde bir başına kalmıştı. Nerede hata yaptığını bulmalıydı. Yoksa bu karabasan hayatının tamamını kaplayacaktı. Eşi gittikten sonra işini de ihmal ediyor, ütüsüz gömlekler, traşsız surat taranmamış saçlarla toplantılara katılıyordu. Sadece bu değildi hiç bir şey yapmak istemiyordu.

Dolabın önünde durup bir atlet aldı, yere bir zarf düştü. İçi sıcacık olmuştu. Eşi evliliklerini kurtarmak için sürekli okur, bir yerlere gidip uzmanlara danışırdı. Onlardan biri, küçük küçük notlar yazarak, göreceği yerlere bırakmasını tavsiye etmişti, o da her yere minik mektuplar bırakırdı. Bir ayda, her yerden bir mektup bulup bitirmişti. Bir an eve gelip yeni bıraktığını zannederek  heyecanlandı, ama iki ay öncenin tarihi vardı. Eline geçmemişti. Yatağın ucuna oturup okumaya başladı, hem okuyor, hem de ağlıyordu.

" Sevgilim, bunları hastaneden eve gelirken yazıyorum, bir bebeğimiz daha olacak. Sevindim ama senin kızacağın korkusu var içimde. Yalnızlık benim yaşam tarzım, sen hayatıma girmeseydin, özgür ve mutlu olurdum sözlerin hep kulaklarımda, dilerim bir ara zaman ayırırsın da konuşuruz. Mutsuz üçüncü çocuk istemiyorum. Biliyorum ve inanıyorum ki asıl düşüncelerin değil bunlar, seni çok seviyorum ve bizi sevdiğini hissetmek istiyorum."

Yanlışları olmuştu, yalnızlığa götüren ancak birden gelmemişti yalnızlık. Her uzatılan ele tokat atmış, her gülümseyen yüze tükürmüştü. Takılıp kalmıştı anlık keyif veren eğlencelere, tadını kaçırıyordu yanında eşi ve masum yavruları. İşte istediği sonuç oluşmuştu ama neden çok acı çekiyor ve çok mutsuzdu.

Sevgi bal şerbeti gibi keskin değildir, anne sütü gibi bıktırmaz, bezdirmez, doyulmazdır. Kişi en kolay kendini seveni hisseder. Kedi, kuş, yırtıcı hayvanlar bile sevgiyi okuyor da insanın okumaması imkansız. İlk bakıştan, ilk tebessümden hisseder sevenini, bir iki minik sınav yapar belli belirsiz, emin olunca da başlar tadını çıkarmaya. 

Naz, kapris, eziyete varan hırçınlık, dayanılmaz kabalık veya küstahlık, hani çocuk kum havuzunda ne yapacağını bilemeyince kendi başından aşağı kova kova kum döker ya öyle başlar ona sunulanı saçıp savurmaya. 

Sevgi kırılgandır, aşk gibi kaplayan, örten kuvvetleri yoktur.  İnce yaralar alır önce, içinde onarmaya çalışır, gider usul usul sevdiğine sokulur, yaralayanından merhem umarak. Ne yazık ki sevilen o sırada, sevilme şımarıklığı, emin olma coşkusuyla fark etmez yaraladığı sevenini, devam eder bildiği yoldan gitmeye. 

Zamanla onarır kendi yarasını, kendi diliyle yalayarak seven. Yine sarılır sevdiğine, ama sevilen hoyrattır, bakalım buna ne yapacak diye yine yeni bir sorun çıkarır, aslında niyeti sadece daha çok sevildiğini görmektir, her şeye rağmen, sınırsız. Yanıldığı unuttuğu bir şey var sevilen insanın o da, karşısındaki de bir insan ve onun da sevilme ihtiyacı sınırsız.

Karşılıksız olduğu halde devam eden, efsane aşklar var sanıyorsanız yanılıyorsunuz. O karşılık vermeyen sevgili aslında, öyle sıkı bir şekilde geçirmiştir ki seveninin kalbine tırnaklarını, ölse gidemesin diye, sonra da benim ilgim alakam yoku oynar. Hem seven bilir, hem sevilen, sevilende en az seven kadar yanıyordur.

Aşk böyledir ancak sıradan ilişkiler, asgari müşterek ve asgari sevgiler ile, güven saygı ve muhabbetle devam eder. Ayakta tutan değerleri ne kadar çeşitli, ne kadar fazla tutarsanız ilişki o kadar güçlenir. Eşi maçtan keyif alıyor diye maça giden kulaklıkla müzik dinleyip küfürlerden korunan ama sırf ortak eylem için orada bulunan hanımlar var. Yine eşi için duygusal filme gidip eşi ağlarken ağlıyormuş gibi yapamadığı için anlıyormuş gibi yapan erkekler. Sırf bu tahammülün adıdır annesine anne, babasına baba deme geleneği. Örttükçe kenarları, köşeleri, sivrileri, muhabbet dolar sınırlandırılmış özel alanlara. Karşılıklı tadını çıkaranlar ömürlük bereberlikleri yaşarlar.

Hayat yalnız zor, size onu güzel kılmış birileri varsa, o anların hatırına biraz daha dikkatli davranın. Heyecan beslenirse, en zıt kişiye bile duyulur, ancak sevgi ve hele de muhabbet sizden parçalar taşıyanlara oluşur. Geçici heyecanlar için, evlerinizi yalnızlığın karanlığının kapladığı ıssız ormanlara çevirmeyin. O karanlıklarda geri dönülmesi imkansız, tehlikeli geçitler, türlü suçlar ve pişmanlıklar saklıdır.

Hayat sevince, sevilince güzel ve kolay sihrini bozmamak için çaba sarf edelim.  Kıymetini bilelim.

BU YAZILARI DA OKUYUN

4 yorum

  1. Şahane bir yazı. Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkürler, sizi görmek mutlu etti beni, takip ediyorum zevkle...

    YanıtlaSil
  3. Nedense kıymeyini anlamak için kaybetmeyi bekliyoruz..
    Misafiriniz olmuş kadar olduk :) Güzel bir site,hoş bir yazı.

    YanıtlaSil
  4. Çok teşekkürler, her zaman beklerim. Sizin kadar sık yazı ekleyemiyorum, enerjiniz çok güzel. Tebrikler.

    YanıtlaSil